CAN ÇAKMUR
TALİHSİZ BİR BESTECİ: CHARLES-VALENTİN ALKAN
Andante Yazıları
Ölümünün ardından "Varlığının hatırlanması için ölmesi gerekliydi" yazılmıştı Charles-Valentin Alkan (1813-1888) için...
Pek çok besteci, zamanın sınavını geçemeyerek unutulup gitmiştir. Bunların büyük bir çoğunluğuna gerekçe bulabiliriz. Müziklerinin belirli bir özelliğinin insanlara uzak gelmesi ya da birden çok kere dinlendiğinde sıkıcı hale gelmesi gibi ... Alkan'ın durumunda ise bu dehanın müziğinin neden tarihin tozlu sayfalarına karıştığına olsa olsa hayret edebiliriz. Oysa Alkan'ın kariyeri sonlandığından tamamen farklı bir şekilde başlamıştı. Genç Alkan, Paris'in Macar Liszt'e cevabıydı. Piyano başında mahareti Liszt'ten aşağı değildi. Daha yirmi yaşına gelmeden salon müziğinin ustası olmuştu. Alkan'ı görkemli bir gelecek bekliyor gibiydi. Chopin, Liszt ve George Sand gibiler en yakın çevresini oluşturuyordu.
Ne var ki, talih Alkan’ın yüzüne hiçbir zaman gülmeyecekti. Liszt gibi Alkan da konser kariyerine henüz erken denilebilecek bir yaşta nokta koyacaktı. Ancak, Liszt'in aksine Alkan'ın vedası sessiz ve fark edilmeden gerçekleşecekti. Dahası, Alkan hiçbir zaman ne Liszt gibi gelecek kuşağın piyanistlerini yetiştiren bir hoca olacaktı, ne de müziği gelecek yüzyılın en önemli öncüsü olacaktı. Alkan'ın Paris Konservatuarı Piyano Bölümü başkanı olma hayali, vasat bir solfej profesörünün başkanlığa atanması ile paramparça olmuş, bundan sonraki süreçte Alkan gittikçe daha da çok içine kapanmıştı. En yakın dostlarından Chopin'in ölümü ise onda derin bir iz bırakmıştı. Alkan'ın sessiz hayatı gitgide bir uçuruma doğru sürüklenmekteydi.
Hayatındaki bu gelişmeler, zaten hassas olan kişilik yapısının da etkisiyle onu derin bir melankoliye boğmuştu. Kendini toplumdan soyutlamıştı. Ancak, sanıldığının aksine Alkan'ın soğuk, insanları kaçıran bir kişiliği olmadığını öğreniyoruz ona ulaşabilen nadir kişilerin anı ve mektuplarından. Alkan, arkadaş canlısı, sıcak ve harika bir espri yeteneği olan biri olarak tanımlanıyor anıların hemen hepsinde. Ancak o, yaşamı boyunca kendinden esirgenen huzuru insan ilişkilerinde değil, teoloji ve müzikte bulmuştu. Hayatı boyunca din kavramı ilgisini çekmiş, hatta Eski Ahit'in bir Fransızca çevirisini bile yapmıştı.
Alkan'ın içinde olduğu bunalım ile doğasından gelen sıcak kişiliğinin yarattığı ikilemi müziğinde de bulabiliriz. Bu müzikte espri ile ürkütücü (ölüme ait) unsurlar iç içedir. Gerçekten de Alkan, az tanınsa da 19. Yüzyıl müziği içinde kendine has ayrı bir yerde durmaktadır. Oysa ki bu anlatım zenginliği, piyanonun sınırlarını zorlayan hayal gücü (solo piyano için bir senfoni ve bir konçerto bestelemiş bir bestecidir Alkan!) Schumann'a değersiz ve sıkıcı, Liszt gibi "yeni müziği" oluşturanlara ise eski moda geliyordu. Alkan, köklerini Haydn'dan, Mozart'tan, Beethoven'dan, Barok klavsen virtüöz-bestcilerinden ve Musevi Müziği'nden alır. Sonrasında ise onun müziği, Debussy ve Ravel'e evrilir.
Alkan, gitgide yalnızlaşması ile beraber kendini besteciliğe adamış ve arka arkaya eşsiz eserler yaratmıştır. Piyano için yazdığı Op. 33 "Grande Sonata" eseri Alkan'ı tanımamız açısından bize ilginç bir belge sunar. Bu eser en alışılmadık biçimde planlanmıştır: 4 bölümden oluşur ve her bölüm bir öncekinden daha yavaştır. Sonat, bir insanın hayatının dört çağını konu alır. Aslında bunun Alkan'ın kendi hayatı olduğunu söylemek çok uzak bir varsayım olmasa gerek. İlk bölüm, “20 yaş”, neşenin, taşkın duyguların anlatısıdır. İkinci bölüm, “30 yaş”, çelişkinin, arayışın, güzel ve çirkinin ve bütün bunlarının ne anlama geldiğinin ifadesidir. Bu bölümün alt başlığı Faust Gibidir ve notanın ifade gücünü aşan bir müziktir. Bu bölümde icracı, görsel olarak da Faust'un bir yansımasıdır: Hatta eserin bir pasajı öyle bir şekilde yazılmıştır ki, yazıldığı gibi çalındığında piyanistin ellerinin hareketi, adeta pantomim gibi, Faust'un iç çatışmasının yansısı oluverir. Üçüncü bölüm, “40 yaş” ise mutlu bir aile tablosudur. Alkan, bu müzikte bize özlem dolu bir ifadeyle seslenir. Son bölüm “50 yaş”, Prometheus Bağlarıbaşlığını taşır. Sonsuz acı ve yalnızlık beklemektedir 50’li yaşları, ve tabi ölüm... Ölüm daha ne kadar uzak olabilir?
Faust'a atfedilen başka bir eser de, iyi bilindiği üzere Liszt'in sonatıdır. İki eser arasında bir karşılaştırma yapmak ilgi çekici olacaktır. Bu iki eser birbirinin kardeşi gibidir: Birkaç notadan oluşan ana motifler, bu "şeytani" temadan doğan lirik Gretchenkısımları, her iki eserin de kapanışına doğru karşımıza çıkan devasa fügler... Bunun tesadüf olamayacağını söylemek gerekir. Gerçekten de iki arkadaş, adeta bu devasa eserleri beraber planlamışlardır, ancak arada temel bir felsefi fark vardır. Alkan için 30 yaş, 40 yaşa evrilirken, Liszt ise gökyüzüne yükselir ve son sözü melekler korosuna söyletir.
Alkan'dan Salle Pleyel'in stüdyolarından birinde Beethoven'ın Op. 110 Piyano Sonatı'nı duyan Vincent d'Indy izlenimlerini güncesine şu şekilde geçirmiş: "Hayatımda enstrümandan böyle bir ses çıktığını duymamıştım. Bu Liszt değildi, o kadar mükemmel değildi; ancak çok daha insani bir sesti." Liszt'i çevreleyen yüce hava asla Alkan'ın çevresinde olmamıştı. Liszt, geç döneminde ifadesini gittikçe insani sıcaklıktan uzaklaşan bir şekilde kurarken, Alkan son yıllarına doğru kendini hayran olduğu geçmişin ustalarına yaklaştırmıştır. Bu dönemde çok nadiren ve çok küçük topluluklara konserler vermeye başlamıştı. Bu konserlerde, Rameau, Couperin, Haydn, Schubert, Chopin gibi bestecilerin eserlerini çalıyordu. Artık gençliğindeki gibi solo piyano için senfoniler veya konçertolar yazmıyor, minyatürlerbesteliyordu. Ancak, bu ufacık, ellişer saniyelik parçaların süresi aldatmasın. Bunların her biri kendi içinde bir dünyadır. Öyle ki, Debussy gibi bir besteci bile bu eserleri en hayran olduğu müzikal yaratılar arasında göstermiştir.
Bu olağanüstü insanın ölümünün de olağanüstü olduğu rivayet edilir: Kitaplığın en üst rafından Tevrat almaya çalışırken kitaplık devrilir ve Alkan ezilerek can verir. Ancak bu romantik rivayet doğru değildir. Gerçek daha da acıdır: Alkan evinde baygınlık geçirmiş ve daha sonra bilinçsizken üzerine ağır bir mobilya düşmüştür. O halde ancak 24 saat sonra keşfedilir. Alkan, o akşam can verir. Cenazesinde sadece dört kişi vardır.
Her şey yaşlanır, her şey sona erer
Ve var olmak için yakaran,
Var olmak için uyanan,
O kadar acele eder, hiç olmak için.
“Alles endet was entsteht”
Michelangelo
(*) Bu yazı Andante Dergisi Eylül 2015 (No: 107) sayısında yayımlanmıştır.